Makale
İsa (as)’nın Ölümü
İsa (as) ile ilgili şu ayet, evrensel ilkenin buharlaştırıldığı iyi bir örnektir:
“Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir. (1) Kıyâmet gününde de o, onlara ÅŸahit olacaktır.” (2)
Bu ‘ölümünden önce’ tabiri, açıkça kiÅŸinin vefatından önceki son saf sarhoÅŸluÄŸunu, yani sekerât anını resmeder. (3) Ölüm anındaki bu özüne/aslına dönüş, insanın yaratılışına tanıklık eden içsel (fıtrî) yapısı marifetiyle onu gerçeÄŸi kabul etmeye, yani tek bir yaratıcı bulunduÄŸunu ya da hesap gününün var olduÄŸunu tasdik etmeye götürür. (4) Bu kabiliyeti, aynı zamanda kiÅŸinin hakikate eÅŸlik/ÅŸahitlik eden tarafıdır. (5) BilindiÄŸi gibi kibir, haset, gurur gibi insanın kiÅŸiliÄŸini örten ya da fısk, günah veya tuÄŸyan gibi ÅŸahsiyetini parçalayan pek çok olumsuz etki vardır. Ama ölüm, insanın fıtratını örtüp gerçeÄŸi olduÄŸu gibi açık bir ÅŸekilde görmesini engelleyen hemen hemen bütün bu kötü etkileri bir anda yok eder. Ölüm korkusu, öyle sarsıcıdır ki insanın kendisini kandırma iÅŸine son verir. KiÅŸiyi cezbeden ve kandıran bütün tesirli yaklaşımların büyüsünü bozar. Maskeleri kaldırır. Ä°nsanların zor zamanlarda gerçeÄŸi hatırlamaları bundandır. Ayet, bütün Ehl-i Kitab’ın ölümü anında Ä°sa’nın Allah’ın oÄŸlu olamayacağı ile ilgili hakikati anlayacağını söyler. Nitekim Kitap Ehli ve aklı başında herkes için Allah’ın bir oÄŸul sahibi olması, insan hayatında kiÅŸiyi çeliÅŸkiye düşüren ve pek çok kez tartışma konusu olması gereken ciddi bir şüphe taşır. Bu şüphe, bir önceki ayette belirtildiÄŸi üzere bu bilgilerinin zanna dayalı olduÄŸunu gösterir. Zanna dayalı bilgiler, ölüm anında kaybolup gider ve yerlerini gerçeÄŸe bırakırlar. Aslında ayet, bu muhasebenin ölmeden önce yapılması gerektiÄŸini hatırlatıp uyarır. Çünkü Ä°sa (as) kıyâmet gününde bu tutarsız düşünceleri ve imkânsız kabulleri yüzünden onlar aleyhine ÅŸahitlik edecektir. (6) Yani ölüm anından önce Ä°sa (as) hakkındaki doÄŸru bilgiye ulaşılamazsa, bu ölüm anında ve öldükten sonra bu, muhatap açısından kendi aleyhine gerçekleÅŸecek bir kanıta dönüşecektir. (7)
Yanarak, boğularak veya düşerek ölmek bu konuda örnek olmaz. Çünkü ölüm korkusu için düşünmek esastır. Bu durumlarda düşünmeye fırsat bulunamaz. Düşünmeye fırsatı olmayanlar da bu ibretlik durumun dışında kalır. Dolayısıyla ani ölüm şekilleri bu örneğin dışında tutulmalıdır. Nitekim ister düşünsün isterse buna fırsat bulamasın ölüm korkusuyla iman etmenin bir faydası da dokunmaz. Buna binaen ayet, insanların çoğunu ilgilendirdiği şekliyle genel anlamda düşünmeye, ölümden korkmaya ve gerçeği bu şekilde görmeye doğru yol kateden kişileri ilgilendirir. (8) Çünkü buradaki amaç bütünüyle gerçeğin ortaya çıkması, hakikatin zihne hücum etmesi ve ölmeden önce bu bilgiyle doğru yolu seçmektir.
Hâl böyleyken ayetin konusu Ä°sa (as)’nın kıyâmetten önce geleceÄŸiyle iliÅŸkilendirilmiÅŸtir. Hâlbuki gerek ayetin siyak-sibakı gerekse surenin içeriÄŸi, bu konuyla ilgili bir temaya sahip deÄŸildir. Tam tersi Ä°sa (as)’nın Ä°lah olarak algılanmasının yanlışlığı üzerinde durularak bunun ahirette sorgulama konusu olacağı vurgulanır. Ä°sa (as)’nın gökte beklemesi ya da gökten gelmesi onu insan konumundan çıkarma çabasının bir sonucudur. Bu çaba bilindiÄŸi gibi Hıristiyanlara aittir. (9)
Söz konusu 159. ayete gelmeden önce Nisa suresinin ilgili ayetleri şu şekildedir:
“Allah’ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip ‘Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız.’ diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu; Ä°ÅŸte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.” [150, 151. ayet] (10) “Allah’a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diÄŸerlerinden ayırmayanlara (gelince) iÅŸte Allah onlara bir gün mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” [152. ayet] (11)
Burada Allah ile elçilerinin arasını ayırmak kınanmaktadır. Zira tutarlı yaklaşıma göre Musa (as) veya Ä°sa (as) için geçerli olanın Muhammed (as) için de geçerli sayılması gerekir. Allah’ın insanlarla iliÅŸki kurduÄŸu ve vahiy gönderdiÄŸi bilindiÄŸine göre Peygamber/Elçi/Resul/Nebi iddiasında bulunan kiÅŸilerin söylemlerine bakılması yeterli olacaktır. Çünkü daha önce vahye muhatap olanlar, ortak pek çok ilkeden hareketle ortaya konan iddiaların doÄŸruluÄŸunu rahatlıkla anlarlar. (12) Buna göre Ä°sa (as)’ya ya da Musa (as)’ya inandığını söyleyenlerin Muhammed (sav)’e inanmakta güçlük çekmemeleri gerekir.
“Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Onlar Musa’dan, bunun daha büyüğünü istemiÅŸler de, ‘Bize Allah’ı apaçık göster.’ demiÅŸlerdi. Zulümleri sebebiyle hemen onları yıldırım çarptı. Bilâhare kendilerine açık deliller geldikten sonra buzağıyı (tanrı) edindiler. Biz bunu da affettik. Ve Musa’ya apaçık delil (ve yetki) verdik.” [153. ayet] “Söz vermeleri(ni takviye) için Tûr’u baÅŸlarına diktik de onlara, ‘BaÅŸ eÄŸerek kapıdan girin.’ dedik, ‘Cumartesi günü sınırı aÅŸmayın.’ dedik. Kendilerinden saÄŸlam söz aldık.” [154. ayet]
Ä°ÅŸte ÅŸu an önlerinde duran Muhammed (sav)’in elinde bu vahyin örnekleri durmaktadır. EÄŸer dürüst davranacaklarsa iman etmelidirler.
“Sözlerinden dönmeleri, Allah’ın ayetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve ‘Kalplerimiz kılıflanmıştır.’ demeleri sebebiyle (onları lânetledik, türlü belâlar verdik. Onların kalpleri kılıflı deÄŸildir;) tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuÅŸtur; pek azı müstesna artık iman etmezler.” [155. ayet] (13)
Sözlerini tutmamakta, ayetleri inkâr etmekte, haksız yere peygamberleri öldürmekte ve üstelik anlamak istemediklerini de böbürlenerek açık bir küstahlıkla ilan etmektedirler. Bu nedenle önlerinde duranı görememektedirler.
“Bir de inkâr etmelerinden ve Meryem’in üzerine büyük bir iftira atmalarından Ve ‘Allah elçisi Meryem oÄŸlu Ä°sa’yı öldürdük.’ demeleri yüzünden (onları lânetledik). Hâlbuki onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat (öldürdükleri) onlara Ä°sa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (saÄŸlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler.(14) Bilâkis Allah onu (Ä°sa’yı) kendi nezdine kaldırmıştır. (15) Allah izzet ve hikmet sahibidir.” (16) [156-158. ayetler] (17)
Allah ile peygamberlerin arasını ayırmak…
Bir kısmına inanıp bir kısmına inanmamak…
Muhammed (sav)’den gökten kitap indirmesini istemek…
Musa (as)’dan Allah’ı göstermesini istemek…
Buzağıyı tanrı edinmek…
Cumartesi gününün hürmetini ihlal etmek…
Sözünden dönmek…
Ayetleri inkâr etmek…
Haksız yere peygamberleri öldürmek…
Kalplerini kapatarak anlamak istemediÄŸini küstahça ilan etmek…
Meryem (as)’in üzerine iftira atmak…
Ä°sa’yı öldürmeye teÅŸebbüs edip bunu çekinmeden ifÅŸa etmek…
Bütün bunlar, onların inkârlarının ve bühtanlarının zirvesidir artık.
Bu kadar günahı bir arada işlemek; açık bir meydan okuma, kirli bir isyan, cahilce bir başkaldırı, kibir kokan küstahça bir aymazlıktır.
Bu ayetler inerken şu anda karşılarında duran kişiye de aynı şekilde davranmaktadırlar.
Bu nedenle ayet onların bu kabadayılıklarını reddedecek şekilde;
Ä°sa (as)’yı öldüremediklerinden ve çarmıha da geremediklerinden bahseder.
Yani,
Tamamen beceriksiz ve bütünüyle başarısızdırlar.
Acizdirler.
Sadece zannederek konuÅŸurlar.
Gerçeği yansıtan hiçbir bilgileri de yoktur.
O, Allah katına yükseltilmiştir. İsa bütün manevi şahsiyeti ile Allah katındadır.
Yani;
O ve annesi, bu cahil insanların söylediklerinden binlerce kere uzaktır.
Şimdi karşılarında Muhammed (sav) vardır.
Pek çoğu benzer iftiralara sarılıp eski küfürlerini sergilemektedirler.
Bunlar Ä°sa (as)’ya da ancak ölürken iman ederler.
Ayetin tam burada anlatmak istediği şey onların yalan söyledikleridir.
Öyleyse şu an onun ölüp ölmediğinin ya da geri gelip gelmeyeceğinin tartışılması gereksizdir. Asıl mesele onların ahireti inkâr etmesidir. Çünkü suçludurlar. Hesap vermek istememektedirler.
EÄŸer samimi iseler Allah ile elçileri arasında ayrım yapmaksızın Musa (as)’nın da Ä°sa (as)’nın da anlattıklarının gerçek izlerini vahyin bu son temsilinde/temsilcisinde bulabilirler.
Ama onların hesap vermek gibi bir düşünceleri yoktur.
Kur’an’da رفع (rafea) yükselme/yükseltme fiili kullanıldığında; insanların birbirleri üzerine yükseltilmesinden (18) elçilerin birinin diÄŸerinin üstüne yükseltilmesinden (19) Peygamber (sav)’in ÅŸanının yükseltilmesinden (20) bir de açıkça Ä°dris (as)’in manevi açıdan makam/mevki/itibar ÅŸeklinde yükseltilmesinden (21) bahseder. Söz konusu Ä°sa (as) olduÄŸunda bu yükseltme fiili, yanına bir ek almadan Nisa suresinde (… بَلْ رَفَعَهُ اللّٰهُ اِلَيْهِ) “Fakat Allah onu kendisine yükseltmiÅŸtir…” ÅŸeklinde ortaya çıkar. Fakat aynı fiil Âl-i Ä°mran suresinde yanına baÅŸka bir fiil daha alarak (… يَا عٖيسٰى اِنّٖى مُتَوَفّٖيكَ وَرَافِعُكَ اِلَیَّ…) “…Ey Ä°sa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceÄŸim. Seni kendime yükselteceÄŸim…” cümlesiyle ifade edilir. Yani bu sefer Ä°sa (as)’nın yükseltilmeden önce öldüğü de dile getirilir. (22) Ölerek yükselmek/yükseltilmek ise bu iÅŸin manevi ÅŸekilde gerçekleÅŸtiÄŸini açık-seçik gösterir.
Normal ÅŸartlar altında Ä°sa (as)’nın da diÄŸerleri gibi önce ve öncelikle bir kul/insan/beÅŸer olduÄŸunu bilmek, bütün meseleyi kendi içinde halleder. Nitekim O da herkes gibi ölümlüdür. (23) O’nun ölmediÄŸini söylemek (hâşâ) O’na Ä°lah vasfı yükleyenlerin ekmeÄŸine yaÄŸ sürer. Zira Allah dışında herkes ölümlüdür ve ölmesi gerekir. (24)
Ä°sa (as)’nın çarmıha gerilme teÅŸebbüsünden sonra ne olduÄŸu bilinmemektedir. Onlara göre bu asılma olayıyla her ÅŸey biter. Ama Kur’an bu asılma olayının gerçek olmadığını söylediÄŸine ve göğe yükselmesinin de o anda deÄŸil daha sonra gerçekleÅŸtiÄŸi düşünüldüğüne göre -ki bu manevi ÅŸekilde gerçekleÅŸmiÅŸtir- Ä°sa (as)’nın bundan sonra nereye gittiÄŸi ve ne yaptığı meçhuldür. EÄŸer bu bilinseydi ölümü ile ilgili bu kadar karışıklığa mahal kalmayacaktı. Ä°ÅŸte imtihan burada baÅŸlamaktadır. SaÄŸlam bir akide, doÄŸru bir vicdan ve temyiz kabiliyetini kaybetmemiÅŸ bir akıl, Ä°sa (as)’nın dünyada belli bir yere çekildiÄŸini ve hayatının sonuna kadar orada yaÅŸadığını düşünür. Çünkü Ä°srailoÄŸulları ve onların yaptıklarına göz yuman diÄŸerleri, sure içinde sıralanan bunca kötülük, günah ve suçlardan sonra, bir elçi vesilesiyle kendilerine yapılan lütfu, yani rehberliÄŸi artık kaybetmiÅŸlerdir. Bu öldürme teÅŸebbüsüyle birlikte onlar imtihanı kaybederler. Elçinin Allah katına yükseltilmesinin muhtemel anlamı budur. Çünkü elçiyle beraber bütün iyi ve güzel ÅŸeyler de Allah katına yükselmiÅŸ onlar da alçak tutum ve tavırlarıyla baÅŸ baÅŸa bırakılmışlardır. Yani fiilin bu ÅŸekilde seçilmesinin hikmeti, önce Ä°sa (as)’nın yaÅŸadığı dönemin muhataplarının sonra bu surenin indiÄŸi aÅŸamada Muhammed (sav)’in muhataplarının Allah’ın ayetlerine karşı takındıkları kibirli tutuma karşılık aslında ne kadar aÅŸağılık olduklarını anlatmaya yaramasıdır. (25) Ä°sa (as), Allah katına yükseltilince, yani doÄŸruluk ve güzellik katına, onlar süfli ve sefil davranışlarıyla kalakalırlar. O hâlde Ä°sa (as)’dan sonrası açısından bu yükseliÅŸ, ona reva gördükleriyle birlikte bu insanların ne kadar alçaldıklarını da ifade etmektedir. (26) Aynı ÅŸekilde Mekkelilere verilen mesaj ÅŸudur: “Muhammed (sav), ölse veya öldürülse (hâşâ) ne olur ki? O da taşıdığı en güzel vasıflarla daha önce olduÄŸu gibi (27) Allah katına yükselir/yükseltilir. ŞükrettiÄŸi için mükâfatını alır. (28) Ama O’na bunu reva görenler, alçalmış ÅŸekilde kılavuzsuz kalacaklardır.”
Ä°sa (as), öldürülmemiÅŸ ama öldürüldüğü zannedilecek ÅŸekilde bir olay gerçekleÅŸmiÅŸtir. Onun gerek doÄŸumu gerekse ölümü hakkında insanlar peygamber tasavvuruna dair doÄŸru düşünmeye davet edilir. (29) Ä°ÅŸte evrensel bilginin iÅŸe yaradığı en önemli yerlerden biri tam burasıdır. Bu bilgi elbette Allah’tan baÅŸka ilah olmadığıdır. Buna göre bütün nefisler ölümü tadar. O hâlde her ne olursa olsun Ä°sa (as)’yı beÅŸer/insanlık dairesinden çıkaracak yorumlardan kaçınmak gerekir. Söz konusu Allah olduÄŸunda ona denk/eÅŸ bulunmadığı için herkes hakkında geçerli olan genel ölçü budur. Dolayısıyla Allah dışında herkes sorgulanır ve hiç kimse dokunulmaz deÄŸildir. Bu arada yaratılışın herkesi eÅŸit kıldığı da unutulmamalıdır. Ä°sa (as) örneÄŸinde olduÄŸu gibi meselenin bu ÅŸekilde ele alınışı; vahyin rehberliÄŸi, genel ölçüler, aklın ve vicdanın hakemliÄŸi olmadan hiçbir konunun geliÅŸigüzel halledilemeyeceÄŸi ortaya çıkar. Bu vahiy ve aklın ortak hareketinin sonucudur ve her ikisi de Ä°sa (as) hakkında ona kul ve elçi olmaktan baÅŸka bir misyon yüklemez. EÄŸer yükler ve tabiatı beÅŸer olan biri bu yolla üstünlük kazanırsa bu teÅŸebbüs sadece Tanrı’ya ÅŸirk koÅŸmakla yetinmez. Ä°nsanın kendi dünyasında da ayrıcalıklı, dokunulmaz, masum tipler peyda eder. Böylece Allah hakkında yapılan suizan insanın kendisine döner ve ona zarar vermeye baÅŸlar. (30)
Bütün peygamberler insandır. Onların örnekliği/rehberliği çok önemli bulunduğu için insanlardan seçilmişlerdir. (31) Bu seçim dinin yaşanabilir tarafını kanıtlar. Binaenaleyh onlar hakkında ne düşünüldüğü çok önemlidir. Çünkü hemen her konu onların çevresinde yürür/yürütülür.
Ä°sa (as) denildiÄŸinde hatırlanması gereken en önemli ÅŸey, O’nun kıyâmetten haber veren bir elçi olduÄŸudur. Onun görevi insanlara sorumluluk aşılamak ve ÅŸahitlik etmektir.
Bu anlamda yukarıdaki konuyu destekleyecek şekilde İsa (as) hakkında bilgi veren şu ayetlere de göz atmak yerinde olur:
“Meryem oÄŸlu Ä°sa bir örnek olarak anlatılınca bir de ne göresin, senin kavmin (seni susturacak bir delil buldukları zannıyla) hemen ÅŸamata etmeye baÅŸlar. (32) “Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa Ä°sa mı?” dediler. Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur. Ä°sa, sadece, kendisine nimet verdiÄŸimiz ve Ä°srailoÄŸullarına örnek kıldığımız bir kuldur. EÄŸer dileseydik, içinizden yeryüzünde sizin yerinize geçecek melekler yaratırdık.” (33)
Bu ayetlerden hemen sonra ÅŸu ayet gelir:
“Şüphesiz o Kıyâmetin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun, bu doÄŸru bir yoldur.” (34)
Ayette Ä°sa (as) hakkında bir tespit yapılır. Bu tespit, onun Ehl-i Kitab ve müşrikler nezdinde kıyâmeti haber veren bir bilgi olduÄŸudur. Ayet, böylece Ä°sa (as) ile müşriklerin melek algısı arasındaki mukayesenin yersizliÄŸini dile getirmiÅŸ olur. Yani müşrikler melekleri Allah’ın kızları yaparken nasıl bir tuzak peÅŸindelerse Ehl-i Kitap da Ä°sa’yı Allah’ın oÄŸlu veya insanların kurtarıcısı ya da günahların affedicisi yaparken benzer bir tuzak peÅŸindedir. Tuzakların ortak noktası, her iki kesimin de dinin kendilerine yüklediÄŸi sorumluluktan kaçmalarıdır. Ayrıca gayba dair bu tür tasavvurlar bir zaman sonra sorumlulukların askıya alınıp yok edildiÄŸi batıl/sahte/sanal dinler türetir. Oysa önemli olan insanın yaptıklarının hesabının sorulacağı kıyâmete hazır olmasıdır. Kur’an anlatımında insanın bu hesap bilincini ve sorumluluklarını unutarak bilgisi olmadığı konularda tartışmaya girmesi doÄŸru bulunmamıştır.
Peygamber (sav)’e inen ayetler onun bir zincirin son halkası olduÄŸunu, ifade eder. (35) Kur’an bu ÅŸekilde daha önce gönderilmiÅŸ pek çok elçiden bahsederek hak-batıl mücadelesinin uzun tarihi seyrini gözler önüne serer. Ä°sa (as) da bu mücadelenin bir parçasıdır. Ama bu surenin indiÄŸi çevrede Hıristiyanlar Ä°sa (as)’ya Allah’ın oÄŸlu demektedirler. Mekke müşrikleri bu yaklaşımdaki tutarsızlığı dile getirerek Peygamber (sav) ile tartışmış ve arka planının O’nun sözünü ettiÄŸi gibi tevhid ile alâkası olmadığını ve bu açıdan yalnız olduÄŸunu iddia etmiÅŸlerdir. Yani müşrikler, Hıristiyanların Ä°sa (as)’yı (hâşâ) Allah yapan görüşlerine karşı “Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa Ä°sa mı?..” diyerek tartışma baÅŸlatmışlardır. (36) Böylesi bir ortamda Peygamber (sav)’in içinde bulunduÄŸu durumun zorluÄŸu açıktır. O, Ä°sa (as)’ya Allah’ın kulu ve benim de kardeÅŸim derken O’na tabi olduÄŸunu söyleyen Ehl-i Kitab’ın bu ÅŸirk kokan tavrı müşrikler karşısında O’nu zor durumda bırakmıştır. Bu nedenle Ehl-i Kitab’a inkâr edenlerin ilki olmamaları tavsiye edilir. (37) Zira müşrikler için kötü bir örnek konumundadırlar. (38)
Zuhruf suresinin 59. ayetinde “O sadece kendisine ni’met verdiÄŸimiz ve Ä°srail oÄŸullarına örnek kıldığımız bir kuldur.” denilerek Ä°sa’nın kul olduÄŸu özellikle vurgulanır. Ä°lginç olan 60. ayettir. Bu ayette, “EÄŸer dileseydik, sizden ÅŸu dünyada yerinize geçen melekler yapardık.” denilir. Oysa bu sözün söylenmesini gerektirecek bir gerekçe yoktur. BilindiÄŸi gibi bu söz baÅŸka surelerde müşriklerin, “Bize bir melek indirilmeli deÄŸil miydi?” sorusuna cevap olarak gelir. (39) Hâlbuki bu soru burada yoktur. Demek ki arka planda bu soruya temel teÅŸkil eden bir yaklaşım/anlayış vardır. Bu anlayış, Ä°sa (as)’nın meleÄŸe benzer bir ÅŸekilde insanüstü algılanmasına karşı verilen bir cevaptır. (40) Bu durumda hemen arkasından gelen ayette Ä°sa (as)’nın kıyâmet alâmeti ÅŸeklinde deÄŸerlendirilerek onun için “O Şüphesiz o Kıyâmet’in (kopacağının) bir bilgisidir.” denilmesi bir çeliÅŸki oluÅŸturur. (41) Yani kıyâmetin bir bilgisi/iÅŸareti sayılarak Ä°sa (as)’ın gökten yere indirileceÄŸi ifade edildiÄŸinde bu olaÄŸanüstü yaklaşım, müşriklerin melek algısının olaÄŸanüstülüğüyle benzeÅŸir. Örnek konumunu kaybeder. Oysa burada bilhassa karşı çıkılan algı budur. (42) Hıristiyanların ve Mekke müşriklerinin itiraz ve iddialarına karşı Ä°sa’nın bir kul olduÄŸu üzerinde ısrarla duran ve tevhid anlayışını savunan Kur’an’ın müşrik bakış açısını haklı çıkaracak böyle bir ÅŸey söylemesi nasıl düşünülebilir? Mekke müşriklerinin melek algısı nasıl, insan bir peygamberi yok edip dinin hayata müdahalesini yani elçilerin örnekliÄŸini, yani rehberliÄŸi ortadan kaldırıyorsa, Ä°sa (as)’ın kıyâmetten önce gökten inmesi de aynı ÅŸekilde, olaÄŸan sayılması gereken pek çok ÅŸeyi buharlaÅŸtırmaktadır.
Ä°sa (as)’yı göğe çıkaran ve kıyâmet kopmadan önce tekrar indiren Hıristiyanlardır. Onlara göre Ä°sa (as) ölmemiÅŸ ve geri gelecektir. Bu iddia, Kur’an’dan destek görmez. Nitekim onun her kul gibi öldüğüne dair bilgi de verilir. (43) Bu yaklaşım son peygamberi yok sayar. Yani Allah ile elçisinin arasını bir kez daha açar. (44) Ayrıca adaleti gerçekleÅŸtirmeyi sürekli erteleyerek insanların umutlarını askıya alır. Bütün bu sebeplerden hareketle bu ayetteki “hu” zamiri Ä°sa (as)’ya teÅŸmil edildiÄŸinde mananın şöyle verilmesi bir zarurettir:
“Şüphesiz o kıyâmetin (kopacağının) bir bilgisidir. Artık onun hakkında asla şüphe etmeyin, bana uyun, bu doÄŸru bir yoldur.” (45) Ayetin doÄŸru anlaşılabilmesi açısından bazı açıklamalar eklemek gerekirse meal ÅŸu ÅŸekilde daha da anlaşılır kılınabilir:
“O (Ä°sa) son saati(n geleceÄŸini ve herkesin hesap vereceÄŸini) bildiren bir (elçi)dir; o hâlde (son saat) hakkında hiçbir şüpheye kapılmayın ve bana uyun, dosdoÄŸru yol budur.”
Burada kastedilen müşriklerin ya da bir baÅŸkasının ilahlarının hangisinin hayırlı olduÄŸuna dair baÅŸlatılmaya çalışılan tartışmayı, insanların hesap vereceklerine dair farklı ve doÄŸru bir zemine kaydırmaktır. Çünkü Peygamber (sav)’in böyle bir tartışmada taraf olabileceÄŸi doÄŸru bir yön yoktur. Bütün peygamberler, insanları kıyâmet ile uyarmıştır. Ayetin Muhammed (sav)’e indiÄŸi de gözden uzak tutulmamalıdır. Buna göre ayette geçen “…bana uyun…” ifadesi Ä°sa’nın da bildirdiÄŸi/duyurduÄŸu gibi kıyâmetten, yani hesap günü gelmeden önce insanları doÄŸru yola sevk etmeyi amaçlar. Nitekim Muhammed (sav) de diÄŸer elçiler gibi insanlara kıyâmeti/hesabı/ahiret gününü haber verip bildiren bir elçidir. Burada Ä°sa (as)’nın dile getirilmesindeki amaçlardan biri kıyâmet saatinin kesinliÄŸini belirtmektir. O kadar ki bu saatin geleceÄŸi bütün elçiler tarafından bildirilmiÅŸtir. Bu kadar çok elçinin bildirdiÄŸi ortak bilgi, artık katıksız bir gerçek olarak tarihe, kültüre, yeryüzüne ve insanların ortak mirası olarak zihinlere nakÅŸetmiÅŸtir. Ä°sa (as) da peygamberlerden biridir. Bunun anlamı, peygamberlerin arka arkaya süreklilik ifade eden bildirileri içinde insanlarda hesap verme bilinci oluÅŸturmaktır. (46) Böylece herkesin sorumluluk duyması ve doÄŸru eylemler geliÅŸtirmesi hedeflenmektedir.
BaÄŸlamın genel anlamda Kur’an bütününden çıkarılacak ilkelerle de desteklenmesi bir zarurettir. Yani Kur’an bütününden çıkarılacak ilkeler de bir baÄŸlam oluÅŸturur ve bu baÄŸlam bütün sureler için koruyucu bir kalkandır. Bu genel ilkelerden biri “Her can, ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.” (47) ayetinin verdiÄŸi mesajdır. Buna göre her canlı ayrıcalıksız mutlaka ölür. Bir diÄŸeri “Göklerdeki ve yerdeki herkes Rahman’a kul olarak gelecektir.” ayetidir. O hâlde Allah dışında herkes ancak kul olarak deÄŸerlendirilebilir. Bu anlamda hiç kimse yaratılmış olmanın zaaflarından ve eksikliklerinden ayrılamaz. Terbiye, tecrübe ve ahlak bir insanı elbette son derece üstün meziyetlerle donatabilir. Ancak kazanılmış veya kazanılacak hiçbir vasıf veya özellik kiÅŸiyi beÅŸer olmaktan daha yukarıya çıkaramaz. Nitekim Kur’an anlatımında ortaya çıkan hiçbir baÄŸlam, tevhid fikrinden asla taviz vermez/veremez. Bilakis peygamber dahi olsalar bireyler öylesine beÅŸeri vasıflarla ÅŸekillenir, öylesine insani vurgularla çevrelenir ki Allah dışında hiç kimsenin olaÄŸanüstü ve benzersiz vasıflarla anılması mümkün olamaz. Buradan hareketle Allah katına yükselmek bir taltif ve takdir ifadesidir. Fiili bir varoluÅŸ ve kemâle erme efsanesi deÄŸil.
Not: Bu makale “Sözün BaÄŸlamı” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.
Dipnotlar:
1. Bu ayet için M. Esed’in alıntıladığı yorum ÅŸu ÅŸekildedir: “Lafzen, ‘ölümünden önce o’na inanmamış olsun’. Bu ayete göre bütün Yahudiler ve Hristiyanlar, ölümleri anında Hz. Ä°sa’nın Allah’ın bir peygamberi olduÄŸunu -ve ne bir sahtekâr ne de ‘Allah’ın oÄŸlu’ olmadığını- anlarlar.” (ZemahÅŸerî). (M. Esed, Kur’an Mesajı, Nisa suresi, 159. ayet, dipnot; 173.).
2. Nisa suresi, 159. ayet. (Diyânet Vakfı Meali); Ayetin farklı meallerde karşılığı ÅŸu ÅŸekildedir: “Nitekim geçmiÅŸ vahyin izleyicilerinden hiç kimse yoktur ki, ölümü anında, Ä°sa ile ilgili hakikati kavramamış olsun ve Kıyâmet Günü Ä°sa, (bizzat) onların aleyhine hakikate ÅŸahitlik yapacaktır.” (M. Esed Meali); “Andolsun, kitap ehlinden hiç kimse yoktur ki, ölümünden önce ona inanacak olmasın. Kıyâmet günü de O, (Ä°sa) onların aleyhine ÅŸahit olacaktır.” (S. AteÅŸ Meali); “Ehl-i kitaptan hiç biri hariç olmamak üzere, ölümünden evvel, andolsun, ona (Ä°sa’ya) mutlaka iman edecek, o da kıyâmet günü kendileri aleyhine bir ÅŸahit olacaktır.” (H. B. Çantay Meali); “Yahudi ve Hristiyanlardan hiç kimse yoktur ki, ölümünden önce (can çekiÅŸirken) Ä°sa’ya iman etmiÅŸ olmasın. (Fakat hayattan ümit kesme zamanında iman etmek bir fayda vermez). Ä°sa ise kıyâmet gününde küfürlerinden dolayı aleyhlerine ÅŸahit olacaktır.” (A. F. Yavuz Meali); “Andolsun, Kitap ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyâmet günü, o da onların aleyhine ÅŸahit olacaktır.” (A. Bulaç Meali); Ayrıca farklı bir yaklaşım için bknz.: “Kitap ehlinden, ölmeden önce ona kesin olarak inanan olursa, O, kıyâmet günü onlara ÅŸahitlik eder .” (Åž. PiriÅŸ Meali).
3. Fakat bu an itibariyle kiÅŸinin ne hissedip düşündüğü veya gördüğü test edilip anlaşılamadığından ayetteki ‘ölümünden önce’ ifadesi, bizim göremediÄŸimiz ancak kiÅŸinin karşılaÅŸtığı varsayılan melek/melekler itibariyle âdeta ‘ölümünden hemen sonra’ ya uyarlanmıştır. Bu konuda Åžehr b. HavÅŸeb’in şöyle dediÄŸi rivayet edilmiÅŸtir: “Haccac, ‘Ben bu ayeti okuduÄŸumda, bu ayetten ötürü gönlümde/zihnimde bir istifham kalmıştı. Çünkü ben, Yahudilerin (savaÅŸta) boynunu vuruyor, ama onlardan böyle bir ÅŸey duyamıyordum.’ demiÅŸti. Bunun üzerine, ben de, ‘Yahudi’ye ölüm gelip çattığında, melekler onun yüzüne ve dübürüne vurarak şöyle derler: ‘Ey Allah’ın düşmanı, Hz. Ä°sa sana peygamber olarak geldi de, sen onu tekzip ettin.’ Bunun üzerine ölen o Yahudi de, ‘Ben, O’nun Allah’ın kulu olduÄŸuna iman ettim.’ der. Yine melekler ölmek üzere olan Hristiyan’a, ‘Hz. Ä°sa, sana peygamber olarak geldi, ama sen onun Allah ve Allah’ın oÄŸlu olduÄŸunu iddia ettin.’ derler. O Hristiyan da, ‘O’nun, Allah’ın kulu olduÄŸuna (ÅŸimdi) iman ettim.’ der. Böylece Ehl-i Kitap, Hz. Ä°sa’ya iman etmiÅŸ olurlar, ama onlara bu imanları fayda vermez.’ dedim. Bunun üzerine Haccac doÄŸrulup oturdu ve ‘Bunu kimden naklettin?’ deyince, ‘Bana, bunu Muhammed Ä°bn Ali Ä°bn el-Hanefiyye anlattı.’ dedim. Haccac da, bir dal ile toprağı çizmeye baÅŸlayarak, ‘Yemin olsun ki sen bunu, saf ve temiz bir kaynaktan almışsın.’ dedi.” Ä°bn Abbas (ra)’ın, bu ayeti bu ÅŸekilde tefsir ettiÄŸi ve Ä°krime’nin ona şöyle dediÄŸi rivayet edilmiÅŸtir: ‘EÄŸer Ehl-i Kitap, damdan düşse veya yansa veyahut da yırtıcı bir hayvan tarafından yenilse de mi, böyle olur?’ Bunun üzerine Ä°bn Abbas (ra)’ın, ‘O, bunları düşerken, havada iken söyler ve canı çıkmadan ona iman eder.’ dediÄŸi nakledilir. Mücahid’den de şöyle dediÄŸi rivayet edilmiÅŸtir: “Kitap ehlinden olup da ölü¬münden önce Hz. Ä°sa’ya iman etmeyecek hiçbir kimse yoktur. Ona şöyle de¬nildi: Peki, ya suda boÄŸulur yahut yanar veya yırtıcı bir hayvan onu yiyecek olursa, yine Ä°sa’ya iman eder mi? O, ‘Evet.’ diye cevap vermiÅŸtir.” (Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 8, s. 409, 410; Kurtubî, El-Câmi’u Li-Ahkâmi’l-Kur’an, c. 5, s. 552-554.).
4. Bu fıtrî açı, sadece Ehl-i Kitap için değil, gönderilen kitaplara iman eden herkes için geçerlidir. Ancak kitap ehli olmak, bu kabiliyeti bilgiyle desteklemek anlamında kişiye çok ciddi bir avantaj sağlamaktadır. Buna göre gerçekten kitap ehli olup da ölümü anında iman etmeyen hiç kimse bulunmaz. Çünkü bütün kitapların ortak noktası, ahiretin ve hesabın mutlaka gerçekleşeceğini bildirmeleridir.
5. Bu anlamda suçluluk hissetmek bile hesap vermeyi gerektiren yeterince dikkat çekici bir beklentidir.
6. “Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir.”ifadesi, olumsuz bir cümledir. Dolayısıyla devamı “Kıyâmet gününde de o, onlara ÅŸahit olacaktır.” ÅŸeklinde olumlu anlamda verilmemelidir. DoÄŸru mana “Kıyâmet gününde de o, onların aleyhine ÅŸahit olacaktır.” anlamında olumsuz ÅŸekilde tamamlanmalıdır.
7. Hakikati, yani gerçeÄŸi, yani ahireti, yani hesap vermeyi reddeden kiÅŸinin, ölmek üzereyken duyduÄŸu korku, onu ahiretin varlığı hususunda duyduÄŸu bütün şüpheleri izale eder. Ä°ÅŸte bu an iman etme anıdır. Ehl-i kitaptan her biri, ölümünden önce iman eder. Çünkü o daha önce kâfirdir. Bu ayeti duyan bir Yahudi veya Hristiyan’ın “Hayır biz kâfir deÄŸiliz.” dediÄŸi, duyulabilir. Oysa Ä°sa’ya iman etmemiÅŸlerdir. Yahudiler zaten ona inanmazlar. Dolaysıyla yukarıdaki ayette özellikle Ehl-i Kitap’tan kastedilen Hristiyanlar ise Ä°sa’yı bir elçi olarak görmezler. Ama burada asıl olan bir Hristiyan’ın ölmek üzereyken bu ayrıntılar arasından düşünerek doÄŸruyu bulması deÄŸildir. Burada Ä°sa’ya inanmaktan kasıt, onun bildirdiÄŸi kıyâmet, ahiret, hesap gününü kabul etmektir. Her insan biriktirdiÄŸi söz ve amellerle bir kiÅŸilik oluÅŸturur ve sonuçta suçlu ise bunu bilir. Buna göre ölüm anında hesap vermeyi inkâr etmenin ve buna hazırlıklı olmamanın nasıl bir ÅŸey olduÄŸunu fark eder. Ä°ÅŸte buna hesap gününe iman denir. Fakat bu son aÅŸamada bunu fark etmenin elbette hiçbir faydası yoktur.
8. Hakikat, doÄŸru yol arayışı, ölüm ve sonrası gibi insanda sorumluluk doÄŸuran bir talep yoksa kiÅŸinin Kitap ehli olması veya olmaması arasında da bir fark kalmaz. Dolayısıyla ayetin muhatabı, Allah’ın vasıfları ve kulları üzerindeki tasarrufları hususunda bir fikri olanlardır. Böylece sadece zevkleri peÅŸinde koÅŸanlar, nasıl ölürse ölsünler kendiliÄŸinden bahis dışı kalır.
9. Buradaki konu Ä°sa (as)’nın tekrar dünyaya gelmesi ile ilgili deÄŸildir. Zira mesele bu çerçevede deÄŸerlendirildiÄŸinde evrensel mesaj buharlaÅŸmaktadır. Asıl olan kiÅŸide kıyâmet, ahiret ve hesap düşüncesi uyandırmaktır. Böylece kiÅŸinin davranışlarında olumlu yönde bir deÄŸiÅŸiklik veya geliÅŸme beklenir.
10. M. Esed’in bu ayet hakkında yaptığı açıklama ÅŸu ÅŸekildedir: “Yahut: ‘Bazılarına inanır, diÄŸerlerini inkâr ederiz’ -yani, onlar Allah’a inanırlar ama peygamberlere inanmazlar (ZemahÅŸerî), yahut bazı peygamberlere inanırlar ama diÄŸerlerini inkâr ederler (Taberî ve ZemahÅŸerî). Bana göre bu iki yorumdan ilki daha tercihe ÅŸayandır; çünkü o sadece bazı peygamberlerin inkâr edilmesini kapsamaz, ama aynı zamanda, Allah’ın kendi iradesini seçtiÄŸi elçiler aracılığıyla gösterebileceÄŸi fikrinin toptan reddini de ifade eder. Ä°slam’a göre, Allah’ın peygamberlerinden birinin veya tümünün reddi, bizzat Allah’ın inkâr edilmesi kadar ÅŸiddetli bir günah teÅŸkil eder. (M. Esed, Kur’an Mesajı, Nisa suresi, 150. ayet, dipnot; 162.).
11. Bu yazıda ana metin olarak Diyânet Vakfı Meali kullanılmıştır.
12. Bu durumda Allah’ın elçileri arasında onları bahane ederek kendi ırkını/milletini öne çıkaracak bir teÅŸebbüste bulunmamak, yani Allah’ın elçileri arasında bir ayrım gözetmemek ve en önemlisi Yaratıcının kullarıyla girdiÄŸi diyaloÄŸun adil, eÅŸit ve özgür bir ortam doÄŸurmasına karşı durmamak lazımdır. Çünkü buna muhalefet etmek için ancak gizli bir menfaat sahibi olmak gerekir.
13. Bu ayetin bazı farklı meallerdeki karşılığı ÅŸu ÅŸekildedir: “Böylece, taahhütlerini çiÄŸnedikleri, Allah’ın mesajlarını reddettikleri, peygamberleri haksız yere öldürdükleri ve ‘Kalplerimiz zaten bilgi ile doludur.’ diye böbürlendikleri için (onları cezalandırdık), hayır, aslında Allah, hakikati inkâr etmelerinden dolayı onların kalplerini mühürlemiÅŸtir ve (ÅŸimdi) artık çok az ÅŸeye inanırlar.” (M. Esed Meali); “(Fakat) onların (verdikleri) o saÄŸlam sözleri bozmaları, Allah’ın âyetlerini inkâr ederek kâfir olmaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve ‘Kalblerimiz perdelidir.’ demeleri sebebiyle (dir ki biz kendilerine lanet etdik.) Hayır, Allah onların kalbleri üzerine, küfürleri yüzünden, mühür basmışdır. Artık onlar, birazı müstesna olmak üzere, îman etmezler.” (H B. Çantay Meali); “Verdikleri saÄŸlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve ‘Kalplerimiz muhafazalıdır.’ demelerinden dolayı (baÅŸlarına türlü belâlar verdik. Onların kalpleri muhafazalı deÄŸildir), tam aksine inkârları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiÅŸtir. Artık onlar inanmazlar.” (Diyânet Meali);
14. 157. ayet onların Ä°sa (as)’yı öldüremediklerini ve asamadıklarını ifade eder. Âl-i Ä°mran suresinin 55. ayetinde ise Ä°sa (as)’nın açıkça öldüğü dile getirilir.
15. Burada “Bilâkis Allah onu (Ä°sa’yı) kendi nezdine kaldırmıştır.” yaklaşımı, meale yansıtılan anlam açısından doÄŸru bir karşılık deÄŸildir. “Allah buyurmuÅŸtu ki: Ey Ä°sa! Seni vefat ettireceÄŸim, seni nezdime yükselteceÄŸim, seni inkâr edenlerden arındıracağım ve sana uyanları kıyâmete kadar kâfirlerden üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz bana olacak. Ä°ÅŸte o zaman ayrılığa düştüğünüz ÅŸeyler hakkında aranızda ben hükmedeceÄŸim.” (Âl-i Ä°mran suresi, 55. ayet. Diyânet Vakfı Meali); Bu ayet, اِنّٖى مُتَوَفّٖيكَ وَرَافِعُكَ اِلَیَّ “Seni vefat ettireceÄŸim, seni nezdime yükselteceÄŸim.” ÅŸeklinde Ä°sa (as)’nın önce öldüğünü sonra Allah katına yükseldiÄŸini izah eder. Yani önce öldüğüne göre bu yükselmenin onun manevi ÅŸahsiyeti açısından gerçekleÅŸtiÄŸinden şüphe edilemez. Nitekim aynı ayet içinde yer verilen وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذٖينَ كَفَرُوا kâfirlerden arındırma,وَجَاعِلُ الَّذٖينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذٖينَ كَفَرُوا kendisine tabi olanları küfredenlerin üstüne çıkarma ifadeleri de üslup açısından benzer özellikler göstermektedir. Yani dil açısından ‘arındırma’ ya da ‘üstüne çıkarma’ derken ne anlaşılıyorsa ‘yükseltme’ derken de aynı ÅŸey anlaşılmalıdır.
16. Nisa suresi, 150-158. ayetler. (Diyânet Vakfı Meali).
17. M. Esed’in 158. ayet hakkında yaptığı açıklama ÅŸu ÅŸekildedir: “KarÅŸ. 3:55. O ayette Allah, Hz. Ä°sa’ya ‘Seni ölüme yollayacağım ve katıma yücelteceÄŸim.’ buyurur. Rafeahû (lafzen, ‘o’nu yüceltti’ yahut ‘O’nu yukarı çıkarttı’), bir insanın raf edilmesi (‘yukarı çıkartma/yükseltme’) fiili ne zaman Allah’a atfedilmiÅŸse, her zaman ‘onurlandırma’ yahut ‘yüceltme’ anlamlarına gelir. Kur’an’ın hiçbir yerinde, Allah’ın Hz. Ä°sa’yı yaÅŸadığı sırada bedensel olarak cennete ‘yükselttiÄŸi’ ÅŸeklindeki yaygın inancı destekleyen bir beyan yoktur. Yukarıdaki ayetteki ‘Allah o’nu kendi katına yüceltti’ ibaresi, Hz. Ä°sa’nın Allah’ın özel rahmeti mertebesine yükseltildiÄŸini gösterir; rafeâhu ‘O’nu yücelttik’ fiilinin Ä°dris Peygamber ile baÄŸlantılı olarak kullanıldığı 19:57’den açıkça anlaşılacağı gibi, bu bütün peygamberlerin yararlandıkları bir lütuftur. (Bkz. ayrıca Menâr III, 316 ve VI, 20’de Muhammed Abduh.) Cümlenin başındaki ‘hayır’ (bel) vurgusu, Yahudilerin Hz. Ä°sa’yı haç üzerinde korkunç bir ölüme mahkûm ettiklerine inanmaları ile Allah’ın ‘O’nu kendi katına yücelttiÄŸi’ gerçeÄŸi arasındaki zıtlığı vurgulamayı amaçlar.” (M. Esed, Kur’an Mesajı, Nisa suresi, 158. ayet, dipnot; 172.).
18. “O, sizi yeryüzünde halifeler (oraya hâkim kimseler) yapan, size verdiÄŸi nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (En’am suresi, 165. ayet. Diyânet Meali); “Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaÅŸtırdık. Birbirlerine iÅŸ gördürmeleri için, (çeÅŸitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) ÅŸeylerden daha hayırlıdır.” (Zuhruf suresi, 32. ayet. Diyânet Meali).
19. “Ä°ÅŸte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuÅŸtukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiÅŸtir. Meryem oÄŸlu Ä°sa’ya ise açık deliller verdik…” (Bakara suresi, 253. ayet. Diyânet Meali); Bu üstün kılmalar bilindiÄŸi gibi insanın sahip olduÄŸu kabiliyetler açısındandır.
20. “Senin şânını yükseltmedik mi?” (Ä°nÅŸirah suresi, 4. ayet. Diyânet Meali).
21. “Onu yüce bir makama yükselttik.” (Meryem suresi, 57. ayet. Diyânet Meali).
22. Bu ayetler sadece lafzen (literal) deÄŸil de anlamı dikkate alınarak okunduÄŸunda aslında hiçbir sorun yoktur. Fakat Nisa suresinde kelimeyi tek başına gören zihin Kur’an bütünlüğünden faydalanmayı bilmiyor ve Ä°sa (as)’nın ÅŸahsı etrafında özellikle Ä°srailiyat denilen spekülatif kaynakların verdiÄŸi bilgilerden de etkileniyorsa O’nu ölmeden göğe yükseltip tekrar geri getirmenin yollarını arayabilmektedir.
23. Burada ÅŸu ayetler hatırlanmalıdır: “(Ey Muhammed!) Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da öleceklerdir.” (Zümer suresi, 30. ayet. Diyânet Meali); “Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.” (Ankebut suresi, 57. ayet. Diyânet Meali) (Ayrıca bknz.: Âl-i Ä°mran suresi, 185. ayet; Enbiya suresi, 35. ayet.).
24. Bu mevzuda ÅŸu ayetler hatırlanmalıdır: “Yer üzerinde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.”(Rahman suresi, 26, 27. ayetler. Diyânet Meali).
25. Yahudiler Ä°sa (as)’yı öldürdüklerini iddia etmektedirler. Böylece kendilerine göre hem onun elçi olmadığını göstermiÅŸ hem de Allah’ın seçkin/üstün/ayrıcalıklı halkı olarak risâlete dair hakkın kendilerinde olup güya kimseye ait bulunmadığını kanıtlamışlardır. Oysa onların Ä°sa (as)’yı öldürmelerine izin verilmemiÅŸtir. Nitekim bu konunun Medine’de geçtiÄŸi düşünülerse aynı ÅŸekilde Ehl-i Kitab’ın Muhammed (sav)’i de yenmelerine ve özellikle öldürmelerine müsaade edilmeyecektir.
26. Kur’an üslubunun insan idraki açısından sorun çıkaran bu farklı yapısının, ilah-kul iliÅŸkisi gibi genel ilkeleri bilmeyen ve onlara tutunmayanlar elinde ciddi imtihanlara dönüştüğünü görmek gerekir. Neticede çarmıha germe ve öldürme olayıyla berber onlar için Ä°sa (as) gerçekten deÄŸilse de manen ölmüştür. Yani öldürme teÅŸebbüsü ile onu ebediyen kaybetmiÅŸlerdir. Artık Ehl-i Kitap’tan biri O’nun gerçek hüviyetini ancak ölümü anında anlayabilir. Ä°ÅŸte ilk planda bir insanın gerçekten ölmediÄŸi ama manen öldüğü yani artık kendisine verilen görevin sona erdirildiÄŸi ancak bu ÅŸekilde yükseltme ifadesiyle anlatılmıştır.
27. Ä°nÅŸirah suresi, 4. ayet.
28. Burada ÅŸu ayetler hatırlanmalıdır: “Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiÅŸtir. Åžimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim gerisin geriye dönerse, Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır. Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız.” (Âl-i Ä°mran suresi, 144, 145. ayetler. Diyânet Meali).
29. Bir peygamberin doğumunun ve ölümünün batıl yorumlara sapan bir toplum açısından nasıl imtihana dönüştüğünü ve yanlış bir peygamber algısının insanı nerelere götüreceğini görmek son derece ibret vericidir.
30. Bu konuda ÅŸu ayet hatırlanmalıdır: “Bir de, Allah’ın, hakkında kötü zanda bulunan münafık erkeklere ve münafık kadınlara, Allah’a ortak koÅŸan erkeklere ve Allah’a ortak koÅŸan kadınlara azap etmesi içindir. Kötülük girdabı onların başına olsun! Allah onlara gazap etmiÅŸ, onları lânetlemiÅŸ ve kendilerine cehennemi hazırlamıştır. Orası ne kötü bir varış yeridir!” (Fetih suresi, 6. ayet. Diyânet Meali).
31. Bu hususta ÅŸu ayetler hatırlanmalıdır: “Ä°nsanlara hidayet (Kur’an) geldikten sonra onların iman etmelerine ancak, ‘Allah, bir beÅŸeri mi peygamber olarak gönderdi?’ demeleri engel olmuÅŸtur. De ki: ‘EÄŸer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleÅŸip dolaÅŸan melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.’ ” (Ä°srâ suresi, 94, 95. ayetler. Diyânet Meali).
32. “Åžimdi, ne zaman Meryem’in oÄŸlu(nun tabiatı) örnek olarak ortaya getirilse, (ey Muhammed,) senin kavmin bu yüzden yaygarayı basar.” (M. Esed Meali).
33. Zuhruf suresi, 57-60. ayetler (Diyânet Meali).
34. Zuhruf suresi, 61. ayet. (Diyânet Meali); “Şüphesiz ki o (Ä°sa), kıyâmetin (ne zaman kopacağının) bilgisidir. Ondan hiç şüphe etmeyin ve bana uyun; çünkü bu, dosdoÄŸru yoldur.” (Diyânet Vakfı Meali).
35. Bu konuda ÅŸu ayet hatırlanmalıdır: “De ki: ‘Ben türedi bir peygamber deÄŸilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.’ ” (Ahkaf suresi, 9. ayet. Diyânet Meali).
36. “ ‘Bizim tanrılarımız mı hayırlı, yoksa Ä°sa mı?’ dediler. Bunu sadece seninle tartışmak için ortaya attılar. Şüphesiz onlar kavgacı bir toplumdur.”(Zuhruf suresi, 58. ayet. Diyânet Meali).
37. Mekke müşriklerinin Ehl-i Kitab ile ilgili olarak yaptıkları mukayeselerde kendilerini onlardan daha üstün ve tutarlı görmeleri gerçekten üzücüdür. Bu garabet durum, Kitap Ehli’nin yanlış ve tahrif edilmiÅŸ tasavvurlarının bir sonucudur. Bu nedenle Ehl-i Kitab’ı uyarmak maksadıyla ÅŸu ayet indirilerek onların ÅŸiddetle dikkatleri çekilmiÅŸtir: “Nezdinizdekini (Tevrat’ı) tasdik edici (ve doÄŸrultucu) olarak indirdiÄŸim (Kur’an) a iman edin, onu inkâr edenlerin ilki siz olmayın, ayetlerimi az bir bahâ ile (bayağı bir menfaat mukabilinde) deÄŸiÅŸmeyin. Ancak benden korkun.” (Bakara suresi, 41. ayet. H. B. Çantay Meali) Burada “Mekke müşrikleri sizi örnek gösterip benim elçime karşı çıkıyor.” denilerek Ehl-i Kitab uyarılır. Peygamber (sav)’in bu iki kesim arasında bir yandan Ä°sa (as)’nın bir kul olduÄŸunu savunurken diÄŸer yandan Hıristiyanların bu asılsız görüşlerinin Mekke müşriklerinin saçmalıklarına delil/temel teÅŸkil etmesine karşı çıktığı görülmektedir.
38. Müşrikler, Ä°sa (as)’nın Ehl-i Kitab tarafından iddia edilen kabul ÅŸeklini tartışmaya açarlar. Ama Ehl-i Kitab’ın Ä°sa tasavvuru ile kendi aracı melek/cin tasavvurları arasında çok fark yoktur. Ãœstelik onlar bir insanı deÄŸil melekleri aracı kılmışlardır. Onlar, kabullerinin Ehl-i Kitab’dan daha tutarlı ve daha milli gözüktüğünü iddia ederler. Böylece Muhammed (sav)’in Ehl-i Kitab’a yaptığı atıfları da eleÅŸtirerek O’nun dayandığı zeminin çürük olduÄŸunu ileri sürerler. Bu tartışmada müşriklere verilen cevap, önce Ä°sa (as)’nın Ä°srailoÄŸullarına “örnek” kılınan bir “kul” olduÄŸu sonra da yeryüzünde insanlar yaÅŸadığı için insan bir peygamber gönderildiÄŸine dairdir. Çünkü “örnek” almak ancak böyle mümkündür. Dolayısıyla hem Ä°sa (as)’nın bir insan/beÅŸer/kul olduÄŸu vurgulanmış hem de böylelikle Muhammed (sav)’in de bir beÅŸer/insan/kul peygamber olarak risâleti tasdik edilmiÅŸ olmaktadır.
39. En’am suresi, 8, 9. ayetler; Furkan suresi, 7. ayet.
40. BilindiÄŸi gibi müşrikler Allah’ın elçilerinin meleklerden seçilmesi gerektiÄŸini iddia etmektedirler. Bu ÅŸekilde kutsal, yüce, insanların ulaÅŸamayacağı bir din anlayışı meydan gelmekte dolayısıyla kendileri de sorumluluktan kurtulmaktadırlar. Onların zihninde “Bir meleÄŸe nasıl tabi olalım.” diyebilmek için tasarlanmış bir tuzaktır bu. Aynı durum Ä°sa için de geçerlidir. BeÅŸer konumundan soyutlanmış ve güya ilahi vasıflarla donatılmış bir figür olarak O’nun takip edilecek, örnek alınacak bir yanı kalmaz. Böylece kiÅŸiler sorumluluktan kurtulmuÅŸ olurlar.
41. “Ehl-i kitaptan hiç kimse yoktur ki, ölmeden ona inanacak olmasın.”ayeti, bütün Ehl-i Kitab’ı kapsar. Buna göre hepsi kimsenin yardıma gelmediÄŸi o zor anda bu hakikati bir ÅŸekilde fark eder. Yani iÅŸe yaramayan bu imanın gerçekleÅŸtiÄŸi yer ölüm anıdır. Öbür türlü Ä°sa (as)’nın kıyâmetten önce geleceÄŸi ve bu ÅŸekilde ona iman edileceÄŸi kabul edilirse, o gelmeden önce ölen Hristiyanlar açıkta kalır. Kıyâmete kadar gelenler hariç tutulduÄŸunda ise geriye kayda deÄŸer bir güruh kalmaz. Tutarlı olmak adına ortaya konan bu yaklaşım bile Ä°sa (as)’nın sadece bir kul ve elçi olarak kıyâmetten haber vererek insanları sorumluluÄŸa davet ettiÄŸini göstermeye yeter.
42. İsa (as), melek değil, bir insandır. Dolayısıyla evrensel açıdan mesaj taşıyan biri olarak ondan bir insanın yapamayacağı şeyler beklenmemelidir.
43. Mâide suresi, 117. ayet.
44. Allah ile elçilerinin arasının açılması, beraberinde toplumları da böler.
45. Zuhruf suresi, 61. ayet. (Diyânet Meali); Bazı açıklamalarda ayetin mealinde bu zamir Kur’an’a da gönderilmiÅŸtir. “Bakın, bu (ilahi kelam) son saati(n geleceÄŸini) bildiren bir araçtır; o hâlde (son saat) hakkında hiçbir şüpheye kapılmayın ve bana uyun; dosdoÄŸru yol (yalnız) budur.” (M. Esed Meali).
46. Bu yaklaşım tersinden bu kadar uzun süre bildirilmesine rağmen insanların hesap vermeye hazırlanma hususundaki isteksizliklerinin derecesini de yansıtır.
47. Ankebut suresi, 57. ayet. (Diyânet Meali).
48. Meryem suresi, 93. ayet. (Diyânet Meali).
Henüz yorum yapılmamış.